C I M B I Z HİLMİ ÇALIŞKAN GEÇMİŞTE YAŞADIĞIM BİR ANI! ( GÜNEŞ ÇARIĞI, ÇARIKTA AYAĞI SIKARDI) Gençler bu yazımı lütfen okuyun biz nerden nereye geldiğimizi yorumlayın: Ben 28.Haziran.1938 yılında doğdum…1944 yılında ilkokula başladım. 1950 yılında ilkokulu bitirene kadar çocuktum… Okulda okurken yaz tatillerinde sırtımda bir ekmek torbasıiçerisinde 5 yufkadan oluşan ekmek… katık olarak da kuru bir yufkanın ovalanmış şekliyle bir yumurtanın yağda kavrulmasıelimde bir değnek sabahtan akşama kadar hayvan otlatmaktı… Okulu bitirdikten sonra bileklerim biraz daha kuvvetlendiği için elime bir pulluk bir çiftte öküz verdiler başladım çift sürmeye… Nadasa bırakılan tarlalar ilkbaharda sürülerek birlenir, ilkbaharın sonlarına doğruda ikilenirdi. İkilemenin zamanı geldiğinde havalar ısınırdı bu nedenle tarlada yatmak gerekiyordu. Bende eşeğe pulluğu boyunduruğu sarıp öküzleri önüme katar doğruca nadas edeceğim tarlaya giderdim. O günün en gözde yatağı kepenekti kepeneği tilkikuyruğu yapar başımı kepeneğin bir köşesine sokar bir yuvarlanırdım olurdum bir lahana sarması ne yağmur işler nede böcek börtüısırırdı… Benim gibi onlarca çiftçi tarlada yattığı için onlarda benim gibi yaparlardı. Bizlerin çift koşma vaktı ala şafaktı, ala şafakta kim erken uyanırsa uykusunun dağılması ve diğer çiftçileri uyarması için mutlaka bir kerem havası söylenirdi…Havayı duyan nadas çiftçileri uykudan uyanır çiftlerini koşar başlardık çiftimizi sürmeye… O tarihlerde saat yok bizim saatimiz gece yıldızlarıydı, bunların değişik isimleri vardır, çoban yıldızı, şafak yıldızı, saman yolu, yedi kardeşler gibi birçok yıldız bizlerin saatiydi onların gökyüzündeki yerine ve şekillerine göre hareket ederdik… Şafak yıldızı parlak bir yıldızdır bu günün saatine göre gecesaat 3-4 arası doğan bir yıldızdır bu yıldızın doğmasıyla birlikte bütün çiftçiler çiftini koşar kuşluk vakti sıcaklar iyice ısınıncaya kadar sürebildiği kadar çift sürerdik… Sıcaklarısınınca da çift sürmeye son verirdik. İlkbaharla birlikte köyde öküz güden çobanı tutulurdu. Nadas çiftçileri olarak Öküzlerimizi çobana katardık… Eşeğimize biner ögenderenin ucuna çeketimizi asar doğruca köyün yolunu tutardık… Ayağımıza giydiğimiz 20 cm eninde l m. Uzunluğunda ipten dokunmuş adına ( dolak ) denirdi. Her çiftçinin Dolağı vardı. Bu dolağı ayağımızdan dizimize kadar sıkıca dolardık, altına çarık dediğimiz sığırın sırt bölümünden alınmış gönden patiğe benzer çarık dikilirdi. Etrafı sicimlerle gerilmiş olan bu çarık ayağa giydiğimizde kendimizi o kadar hafif hissederdi kihoplasak kuş olup uçacak gibi olurduk… Olurduk olmasına daöğle sıcağında ayağınızdaki çarık küçüldükçe küçülür( Güneş çarığı, çarıkta ayağı ) sıkınca sanki bir bebe ayakkabısı kadar küçülürdü, çarıklar ayağımızı sıktığı için çıkarmak zorunda kalırdık bu nedenle bir süre ayaklarım yalın kalırdı… Öküzleri çobana katıp Köye geldiğimde ilk iş olarak çarıklarıneski haline gelmesi için suya ıslatılır bir hasırın altına konardı.Orada iyice yumuşardı. Akşam yine ayağıma dolağı dolar çarığımı giyer... Tutardım çift süreceğimiz tarlanın yolunu… Köroğlu’nun dediği gibi, delikli demir çıktı mertlik bozuldu. Traktör çıktı, çarıklar tarih oldu… 22.Mart.2021
Dinar Haberleri
21 Mart 2021 - 20:51
GEÇMİŞTE YAŞADIĞIM BİR ANI!
Dinar Hilmi Çalışkan: Gençler bu yazımı lütfen okuyun biz nerden nereye geldiğimizi yorumlayın:
Dinar Haberleri
21 Mart 2021 - 20:51